DEVAM: 41. BABA DA, BAŞKASI DA RIZALARINI ALMADAN BAKİREYİ VE
DUL'U NİKAHLAYARAK EVLENDIREMEZ
حدثنا عمرو
بن الربيع بن
طارق قال:
أخبرنا الليث،
عن ابن أبي
مليكة، عن أبي
عمرو مولى
عائشة،
عن
عائشة أنها
قالت: يا رسول
الله، إن
البكر تستحي؟
قال: (رضاها
صمتها).
[-5137-] Aişe r.anha'dan, şöyle dediği rivayet
edilmiştir: "Ey Allah'ın Rasulü, bakire kız utanır. Allah Rasulü: Onun
rızası susmasıdır, diye buyurdu."
Tekrar: 6946 ve 6971
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Baba olsun, başkası olsun, rızaları olmadan bakireyi de
dulu da başkasına nikahlayamaz." Başlıkta dört şekil sözkonusudur. Babanın
bakireyi evlendirmesi, babanın dul kadını evlendirmesi, babadan başkasının
bakireyi evlendirmesi ve babadan başkasının dul kadını evlendirmesi. Eğer hem
bakirelik, hem de yaşça küçük oluş göz önünde bulundurulacak olursa, şekillerin
sayısı daha da artar.
Buluğa ermiş dul kadını babası da, başkası da ancak onun rızası
ile evlendirebilir. Bu hususta -az önce geçtiği üzere oldukça istisna teşkil
edenler dışındaittifak vardır.
Bakire ve küçük yaştaki kızı da babasının evlendirebileceği
hususunda -yine az önce geçtiği üzere istisna teşkil edenler dışında- ittifak
vardır. Buluğa ermemiş dul hakkında görüş ayrılığı vardır. Malik ve Ebu Hanife,
babası bakire kızı evlendirebildiği gibi, onu da evrendirebilir demişlerdir.
Şafii, Ebu Yusuf ve Muhammed ise başka bir sebep ile değil de cinsel ilişki ile
bekareti zail olmuşsa onu evlendiremez, demişlerdir.
Onlara göre illet şudur: Bekaretin izale edilmesi, bakirede
bulunan hayanın da ortadan kalkmasına sebeptir.
Buluğa ermiş bakire kızı da babası evlendirebilir. Diğer
velilerin durumu da böyledir. Onunla istişare hususunda ise görüş ayrılığı vardır.
Hadis, kabul etmediği takdirde babanın onu zorlama yetkisine sahip olmadığına
delil teşkil etmektedir. Tirmizi bu görüşü, ilim ehlinin birçoğunun görüşü
olarak nakletmiştir.
Şafii, dedeyi de baba durumunda görmüştür. Ebu Hanife ve Evzai
yaşı küçük dul hakkında şöyle demektedir: Böyle bir kadını bütün veliler
evlendirebilir. Ahmed de şöyle demektedir: Bu durumdaki kadın, dokuz yaşına
geldiği takdirde baba dışında diğer veliler de onu başkasıyla nikahlayabilir.
Göründüğü kadarıyla o zann-ı galib seviyesindeki kanaati
kat'i1ik konumunda değerlendirmiştir. Malik'ten gelen rivayete göre babanın
tayin ettiği vasi de bu hususta baba gibidir. Ancak diğer veliler böyle
değildir. Çünkü baba, vasiyi kendi yerine geçirmiştir.
"Onun emrini almadan ... " Aslında
"isti'mar", emir vermesini istemek demektir. Yani ondan emir
istemeden (emir vermeden) onun hakkında akit yapamaz. "Onun emrini
almadan" sözünden, bu hususta ancak emir verdikten sonra akdi yapabileceği
anlaşılmaktadır. Ama bunda, nikahlanması için velinin şart olmadığına delalet
yoktur. Aksine şart koştuğunu hissettiren ifadeler bulunmaktadır.
"İzni alınmadan bakire nikahlanmaz." Bu rivayette dul
ile bakire arasında böylece bir fark gözetilmiştir. Dul hakkında isti'mar
(emrinin alınması, istenmesİ), bakire hakkında da isti'zan (izninin istenmesi)
tabirleri kullanılmıştır.
Buradan, aralarında şu cihetle fark olduğu anlaşılmaktadır:
Emrin alınması, danışmanın vurgulu olduğuna delildir ve bu hususta emir, emri
istenecek olanın yetkisine verilmiştir. Bundan dolayı velinin akdi yapabilmesi
için dulun açık bir iznini almasına ihtiyacı vardır. Eğer böyle bir şeyi kabul
etmediğini açıkça söyleyecek olursa, ittifak ile nikahı kıyılamaz. Bakire ise
böyle değildir. Çünkü onun izin vermesi, sözlü söylemesi ile susması arasında
değişebilir. Oysa emir vermek böyle değildir, emir vermek açık sözle ifade
edilir. Bakire için susmanın izin olarak kabul edilmesi, bazı hallerde açıkça
ifade etmekten utanması dolayısıyladır.
"Allah Rasulü: Onun rızası susmasıdır, diye buyurdu."
İbnu'I-Münzir der ki:
Bakireye susmasının da bir izin olacağının haber verilmesi
müstehabtır; ama akitten sonra eğer: Ben susmamın izin olacağını bilmiyordum,
diyecek olursa cumhura göre bu sebeple akit geçersiz sayılmaz. Ancak bazı
Malik! alimleri bunu geçersiz kabul etmişlerdir.
Bakire kız konuşmayıp, aksine ondan bu işi kabul etmediğine ya
da mesela gülümsemek yahut ağlamak gibi razı oluşuna dair bir karine görünecek
olursa hükmün ne olacağı hususunda fukaha ihtilaf etmişlerdir. Malikilere göre
eğer kaçar, ağlar, ayağa kalkar yahut hoşlanmadığına delalet edecek bir
halortaya koyarsa evlendirilemez. Şafiilere göre ise ağlaması ile birlikte
bağırıp çağırmak ve benzeri bir hali de birlikte yapmadığı sürece bu
davranışlarının herhangi birisinin nikahlamaya engel teşkil etmekte hiçbir
etkisi yoktur.
Bazıları gözyaşları arasında fark gözetmişlerdir. Eğer bu
gözyaşı sıcak olursa kabul etmediğine, soğuk olursa razı olduğuna delil
görmüşlerdir.
(İbnu'l-Münzir) dedi ki: Bu hadiste kendisinden izin alınması
emrolunan bakirenin buluğa ermiş bakire olduğuna işaret bulunmaktadır. Çünkü
iznin ne olduğunu anlamayandan izin istemenin de; susması da, reddetmesi de
eşit olandan izin istemenin de anlamı yoktur. Cumhurun benimsediği sahih kanaat
ise, hadisin bütün veliler tarafından bütün bakire kızlar hakkında
uygulanacağıdır. Ancak babanın buluğa ermiş olan bakire kızı iznini almadan
evlendirmesi hususunda fukaha ihtilaf etmişlerdir. Evzaı, es-Sevrı, Hanefiler
ve onlara muvafakat eden Ebu Sevr: Bakireden babasının izin alması şarttır,
demişlerdir. Eğer onun iznini almaksızın nikah akdini yapacak olursa sahih
değildir.
Başkaları da şöyle demektedir: Babanın buluğa ermiş dahi olsa
iznini almadan kızını evlendirmesi caizdir. Bu da İbn Ebi Leyla'nın, Malik'in, Leys'in,
Şafil'nin, Ahmed ve İshak'ın görüşüdür. Delilleri arasında başlıktaki hadisin
mefhumu da vardır. Çünkü hadis, dul kadının kendisini evlendirmek bakımından
velisine göre daha bir hak sahibi olduğunu ifade etmiştir. Bu da bakirenin
velisinin bu hususta ondan daha bir hak sahibi olduğuna delildir.